Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, ben dayımın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, bir Keloğlan varmış. Keloğlan, yaşadığı köyde annesiyle birlikte küçük bir kulübede yaşarmış. Fakirlermiş ama gönülleri zenginmiş. Keloğlan’ın en büyük hayali, annesine daha rahat bir hayat sağlamakmış.
Bir gün, Keloğlan pazara gitmek için yola çıkmış. Evde yemekleri kalmadığı için birkaç sebze, meyve alıp geri dönmeyi planlıyormuş. Yolda giderken karşısına yaşlı bir teyze çıkmış. Teyzenin yüzü çok yorgun görünüyormuş, elinde ise boş bir tencere taşıyormuş.
Keloğlan, yaşlı teyzeye merakla sormuş:
“Merhaba teyze, bu ağır tencereyi neden taşıyorsun? Sana yardım edeyim mi?”
Yaşlı teyze hafifçe gülümseyip, “Ah evladım, bu tencere bana çok yük değil ama yine de sağ olasın. Peki, sen nereye böyle aceleyle gidiyorsun?” demiş.
Keloğlan iç çekmiş ve cevap vermiş: “Pazara gidiyorum teyze, evde annemle yiyecek bir şeyimiz kalmadı. Birkaç sebze, meyve alıp döneceğim.”
Teyze, Keloğlan’ın iyi niyetini gördüğünde ona bir sır vermek istemiş. “Bu tencere sıradan bir tencere değil evladım” demiş. “Bu, sihirli bir tencere. İçine ne koyarsan, kendiliğinden çoğalır. Ama unutma, doğru ve iyi insanlar için çalışır. Eğer açgözlülük edersen, seni hayal kırıklığına uğratır.”
Keloğlan önce şaşırmış, sonra ise meraklanmış. “Gerçekten mi teyze? Bu tencereyle annemi mutlu edebilir miyim?”
Teyze başını sallamış ve “Tabii ki, ama unutma, tencerenin gücünü kötüye kullanma” demiş ve sihirli tencereyi Keloğlan’a vermiş. Keloğlan, teyzenin elini öpmüş ve teşekkür ederek evine dönmüş.
Eve gelir gelmez, Keloğlan sihirli tencereyi annesine göstermiş. Annesi önce inanmasa da, Keloğlan tencerenin içine birkaç patates ve biraz su koymuş. Tencere kaynamaya başlamış ve bir anda içindeki patatesler çoğalmış, su ise lezzetli bir çorba olmuş!
Annesi sevinçten havalara uçmuş. “Aman oğlum, bu nasıl bir mucize böyle! Artık aç kalmayacağız!”
Keloğlan annesine gülerek, “Evet anneciğim, artık bu tencereyle çok işimiz var. Ama dikkat etmeliyiz, kötüye kullanmamalıyız” demiş.
Ertesi gün, Keloğlan köydeki aç insanlara da yardım etmeye başlamış. Kim fakirlikten muzdaripse, onlara tencerenin sihrini göstermiş. Herkes Keloğlan’a minnettar kalmış. Fakat bu durum köydeki zengin ve açgözlü tüccarın kulağına gitmiş.
Bir gün tüccar, Keloğlan’ı kandırmaya karar vermiş. Ona yaklaşarak, “Keloğlan, senin bu sihirli tencereni duyduk. Biz de senden rica ediyoruz, bize de biraz sihir yap da işlerimiz açılsın” demiş.
Keloğlan, tüccarın kötü niyetini sezmiş ama annesinin de iyi niyetiyle “Belki o da değişir” diyerek yardım etmeye karar vermiş. Tüccarın dükkanına gidip tencereyi göstermiş. Tüccar, tencerenin içindeki unları birden çoğaldığını görünce gözleri parlamış.
Tüccar, içinden “Bu tencereyi alırsam, köyün en zengini ben olurum” diye geçirmiş ve Keloğlan’a dönüp sinsi bir gülümsemeyle, “Keloğlan, sana bu tencere için bir kese altın vereyim. Hem sen daha çok yardım edersin, hem de biz işlerimizi büyütürüz” demiş.
Keloğlan, “Ama tüccar bey, bu tencereyi sadece doğru işler için kullanmalısınız. Yoksa sihri kaybolur” diye uyarmış.
Tüccar ise Keloğlan’ın sözünü dinlememiş ve tencereyi alıp hemen evine götürmüş. O gece, tüccar tencereye altın koyup çoğalmasını beklemiş. Fakat tencere, altın yerine sadece tahta parçaları çıkarmış. Tüccar öfkeyle tencereyi tekrar tekrar denemiş, ama sonuç hep aynıymış. En sonunda sinirlenip tencereyi kırmış.
Ertesi sabah Keloğlan, tüccarın pişmanlık içinde köy meydanında olduğunu görmüş. Tüccar Keloğlan’a dönüp, “Senin dediğin gibi yapmadım, açgözlülük ettim. Tencere artık işe yaramıyor” demiş.
Keloğlan hafifçe gülümsemiş ve “Sana söylemiştim tüccar bey, her şeyin bir kuralı var. Bu tencere sadece iyi niyetle çalışır” demiş. Tüccar Keloğlan’dan özür dilemiş ve Keloğlan’a, köydeki herkese haksızlık ettiğini itiraf etmiş.
O günden sonra, Keloğlan’ın köyü daha da güzel bir yer olmuş. İnsanlar Keloğlan’ı ve annesini çok sevmişler. Keloğlan, sihirli tencereyi doğru insanlarla paylaşmaya devam etmiş, kimseyi aç bırakmamış. Köyde herkes mutlu mesut yaşamış.
Keloğlan ve annesi de o küçük kulübelerinde, huzurlu ve mutlu bir hayat sürmeye devam etmişler.
Gökteki yıldızlar birer birer parlamış, Keloğlan’ın macerası dilden dile dolaşmış.
Bu yazı toplamda 213 kez görüntülendi.
bu çocuk gerçekten kel mi