Bir zamanlar, geniş bir düzlükte, uzaklardan bile görünüşüyle herkesi korkutan bir aslan yaşardı. Aslanın adı Kral’dı. Kral, gücü ve cesaretiyle tanınır, düzlükteki hayvanlar ondan çekinirlerdi. Ancak bu büyük ve güçlü aslan, bir gün beklenmedik bir dost edinmek üzereydi.
Bir sabah Kral, güneşin altında miskin miskin uzanıyordu. Yüzünde bir rahatlama ifadesi vardı; koca gövdesiyle uzun bir şekerleme yapmayı planlıyordu. Tam gözlerini kapatmışken, bir şeyin pençelerine dokunduğunu hissetti. Gözlerini açtığında, küçük bir farenin korkmuş bir şekilde pençesine sıkıştığını gördü.
Kral kocaman bir kükreme kopardı: “Sen de kimsin, küçücük şey? Neden rahatsız ediyorsun beni?”
Fare, korkudan titreyerek cevap verdi: “L-lütfen beni yeme! Ben sadece yuvarlanarak buraya geldim, istemeden oldu. Eğer beni bırakırsan, bir gün sana yardım edebilirim.”
Aslan kahkaha attı, sesi düzlük boyunca yankılandı: “Sen mi bana yardım edeceksin? Senin gibi küçücük bir yaratık, nasıl olur da bir aslana yardım edebilir?” Ama Kral, o gün iyi bir ruh halindeydi ve farenin gözlerindeki korkuyu görünce ona acıdı.
“Pekala, seni serbest bırakıyorum. Ama sana olan inancım pek yok, küçük dost. Hadi git, sakın bir daha karşıma çıkma!” dedi aslan, fareyi pençesinden nazikçe serbest bırakarak.
Fare hızla yere düştü ve mutlu bir şekilde kuyruğunu sallayarak kaçmaya başladı. “Teşekkür ederim, Kral Aslan! Bir gün sözümü tutacağım!” diye bağırarak uzaklaştı.
Günler geçti. Kral, fareyi çoktan unutmuştu. Bir sabah, büyük bir av peşindeyken, bir tuzağa düştü. Tuzak, avcılar tarafından kurulmuş bir ağdan ibaretti ve Kral’ın tüm gücüne rağmen kurtulması mümkün değildi. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın, koca gövdesi ağa iyice dolanıyordu.
Kral çaresizce kükredi: “Biri beni kurtarsın! Yardım edin!”
Tam o sırada, uzaktan tanıdık bir ses duyuldu: “Kral Aslan! Sakin ol, ben buradayım!”
Aslan başını çevirip baktığında, küçük farenin hızla ona doğru koştuğunu gördü. “Sen mi? Sen ne yapabilirsin ki? Ben bu ağdan bile kurtulamıyorum!” dedi aslan, umutsuzca.
Fare, cesaretle ileri atıldı: “Sana yardım edeceğimi söylemiştim, Kral. Şimdi beni izle!” Küçük fare, dişlerini kullanarak ağa kemirmeye başladı. Sabırla, dikkatle ağı kemiriyor, yavaş yavaş aslanın etrafındaki ipleri gevşetiyordu.
Dakikalar boyunca fare çalıştı, aslan ise şaşkınlıkla onu izledi. En sonunda ağ o kadar zayıfladı ki, Kral güçlü bir hamleyle kendini serbest bırakmayı başardı. Aslan, özgürlüğüne kavuştuğunda hemen ayağa kalktı ve fareye hayranlıkla baktı.
“Sen gerçekten de bana yardım ettin!” dedi aslan şaşkın bir şekilde. “Bunu hiç beklemiyordum.”
Fare gülümsedi: “Sözümü tutarım demiştim. Hiçbir canlı, büyüklüğüne ya da küçüklüğüne bakılmaksızın, diğerine yardım edebilir. Bu, dostluğun gücüdür.”
Aslan başını eğdi: “Beni bağışla, küçük dost. Seni küçümsemekle hata yaptım. Artık senin dostun olarak, sana her zaman yardım edeceğime söz veriyorum.”
Fare de başını salladı: “Ve ben de her zaman senin yanında olacağım, Kral.”
O günden sonra, aslan ve fare düzlükteki en iyi dostlar oldular. Kimse aslanın neden küçük bir fareyle dost olduğunu anlamıyordu, ama onlar dostluğun gücünü biliyorlardı. Birbirlerine saygı duyarak, farklılıklarına rağmen mükemmel bir uyum içinde yaşadılar. Kral, artık sadece güçlü olduğu için değil, aynı zamanda yüreğindeki merhametle tanınan bir lider oldu.
Ve fare, cesareti ve sadakatiyle tüm hayvanların saygısını kazandı. Böylece, büyük ve küçük arasındaki bu güzel dostluk, düzlük boyunca efsane olarak anlatılmaya devam etti.
“Bir dost, her zaman yanında olabilir,” derdi aslan, fareyi göğsüne bastırarak. “Önemli olan büyüklük değil, içindeki yürektir.”
Fare de eklerdi: “Ve dostluk, her şeyi mümkün kılar.”
Masal bu ya, aslan ve fare birbirlerine sonsuza kadar destek oldular ve bu dostluğun gücünü tüm dünyaya gösterdiler.
Bu yazı toplamda 132 kez görüntülendi.
aslanla şaka olmaz