Külkedisi ve Prens Ali’nin Büyülü Şehri
Bir zamanlar, büyük bir şehirde Külkedisi adında genç bir kız yaşardı. Annesi ve babası vefat ettikten sonra, babasının ikinci eşi ve iki üvey kız kardeşiyle yaşamak zorunda kalmıştı. Üvey annesi ve kız kardeşleri ona hiç iyi davranmaz, sürekli ona iş yaptırır ve hiç sevgi göstermezlerdi.
Bir gün üvey annesi, “Külkedisi, bu evin bütün işlerini sen yapacaksın! Yemeğimizi pişir, evimizi temizle ve bize hizmet et. Yoksa seni dışarı atarım!” diye bağırdı.
Külkedisi başını eğerek, “Peki, anne. Bütün işleri yaparım” dedi usulca.
Külkedisi her gün sabah erkenden kalkar, evi temizler, yemek yapar ve akşama kadar durmadan çalışırdı. Ancak bir gün, şehirde büyük bir balo yapılacağını öğrendi. Balo, şehrin genç prensi Ali tarafından düzenlenecekti ve tüm halk davetliydi. Külkedisi’nin kalbi heyecanla atmaya başladı. Prens Ali, nazikliği ve adaletiyle tanınır, herkesin kalbini kazanmış genç bir prensti.
Külkedisi üvey annesine yaklaşıp cesaretle, “Anne, ben de baloya gidebilir miyim?” diye sordu.
Üvey annesi alaycı bir şekilde gülerek, “Sen mi? O elbiselerle mi? Sen evde kalacaksın ve işlerimizi yapacaksın! Hayal kurmayı bırak!” dedi.
Külkedisi üvey kardeşlerinin balo için süslenip püslenişini izlerken, içini bir hüzün kapladı. “Ah, keşke ben de gidebilseydim” diye içinden geçirdi. Tam o sırada, odanın köşesinden hafif bir ışık parladı ve masalsı bir peri ortaya çıktı.
Peri, gülümseyerek Külkedisi’ne yaklaştı. “Merhaba Külkedisi. Üzülme. Sen de baloya gideceksin” dedi yumuşak bir sesle.
Külkedisi şaşkınlıkla, “Ama nasıl? Giyecek güzel bir elbisem yok, ayrıca o kadar işim var ki…” dedi.
Peri sihirli asasını sallayarak, “Merak etme. Ben buradayım” dedi. Bir anda Külkedisi’nin eski püskü elbiseleri, muhteşem bir balo elbisesine dönüştü. Ayaklarına kristalden yapılmış zarif bir çift ayakkabı giydirildi. Ardından peri sihirli değneğiyle avludaki eski bir arabayı muhteşem bir faytona dönüştürdü. Faytonu çekmek için de sokaktaki dört köpek birer güzel beyaz ata dönüştü.
Külkedisi, gözyaşlarını silerek, “Teşekkür ederim peri. Ama ya üvey annem ve kardeşlerim beni baloda görürse?” diye sordu endişeyle.
Peri gülümseyerek, “Merak etme, seni tanıyamayacaklar. Ama gece yarısından önce mutlaka dönmelisin, çünkü sihir o vakit bozulacak,” dedi.
Külkedisi periyle vedalaşıp faytona bindi ve baloya doğru yola çıktı. Balo salonuna girdiğinde herkesin gözü onun üzerindeydi. Güzelliği ve zarafetiyle tüm dikkatleri çekmişti. Prens Ali, kalabalığın arasından Külkedisi’ni gördü ve hemen yanına gidip selam verdi.
Prens Ali, “Merhaba, güzel bayan. Ben Prens Ali. Sizi daha önce görmedim, hangi şehirden geliyorsunuz?” diye sordu nazikçe.
Külkedisi hafifçe eğilerek, “Merhaba Prens Ali. Ben buradayım, sizin şehrinizde yaşıyorum” dedi.
Prens gülümsedi, “Sizinle dans edebilir miyim?” diye sordu ve elini uzattı. Külkedisi nazikçe başını salladı ve elini uzatarak dansa katıldı. Prens Ali ve Külkedisi bütün gece boyunca dans ettiler, sanki zaman durmuş gibiydi. Külkedisi’nin yüzünde hiç eksilmeyen bir gülümseme vardı. O anda, Prens Ali’nin ne kadar nazik ve iyi kalpli biri olduğunu fark etti.
Zaman hızla geçerken, Külkedisi birden saatin neredeyse gece yarısı olduğunu fark etti. Hemen Prens Ali’nin elinden çekildi ve telaşla, “Üzgünüm, gitmem gerek!” dedi.
Prens Ali şaşırmış bir şekilde, “Ama neden? Daha vakit var… Adınızı bile bilmiyorum!” diye seslendi.
Külkedisi koşarak balo salonunu terk etti. Koşarken bir ayakkabısı ayağından çıktı, ama onu alacak vakti yoktu. Arabasına bindi ve hızla eve döndü. Tam kapıdan içeri girdiğinde, eski elbiselerine ve haline geri dönmüştü. Olan biten her şey bir rüya gibiydi.
Ertesi gün, Prens Ali, balo salonunda bulduğu kristal ayakkabıyı eline alarak, “Bu ayakkabının sahibi kimse, o benim aradığım kişi” diye duyurdu. Tüm şehirdeki kızlar sıraya girdi, ama hiçbiri ayakkabıya uyum sağlamadı. Prens Ali, son olarak Külkedisi’nin evine geldi.
Üvey kardeşler ayakkabıyı denemek için can atarken, Külkedisi uzaktan onları izledi. Prens Ali gözleriyle onu arıyormuş gibi etrafına bakındı ve Külkedisi’yi fark etti.
“Sen, gel! Bu ayakkabıyı dene” dedi Prens Ali kararlı bir sesle.
Külkedisi yavaşça ilerleyip, ayakkabıyı giydi. Ayakkabı tam oturdu! Prens Ali gülümseyerek, “İşte seni buldum” dedi ve Külkedisi’nin elini nazikçe tuttu.
Üvey anne ve kardeşler şaşkınlık ve pişmanlık içinde baka kaldılar. Prens Ali, Külkedisi’ne dönerek, “Seni tanıyamadım, ama kalbim seni buldu. Benimle, saraya gelir misin?” dedi.
Külkedisi mutlulukla, “Evet Prens Ali, seve seve!” diye yanıt verdi.
Ve böylece, Külkedisi ve Prens Ali mutlu bir hayat sürmek için birlikte saraya gittiler. Külkedisi’nin hayatı değişmişti, ama o her zaman içindeki iyiliği ve tevazuyu korudu. Prens Ali ile birlikte, şehirde adalet ve mutluluk içinde hüküm sürdüler.
Ve elbette, Külkedisi o günden sonra asla üvey annesi ve kardeşlerinin kötü davranışlarına maruz kalmadı. Çünkü o artık sadece güzel değil, aynı zamanda özgürdü.
Bir yanıt yazın