Bir zamanlar yemyeşil bir ovanın ortasında, kocaman bir çınar ağacının dallarında yaşayan bir karga varmış. Bu karga, her sabah erkenden uyanır, gün doğumunu izler ve tüm çevreye şarkılar söyler, ama bir yandan da kurnazlığıyla ünlü olan tilkiyle hiç iyi anlaşamazmış. Bir gün, karganın sabahları topladığı en güzel yiyeceklerden birini, parlak bir peyniri gözüne kestiren tilki, onu kandırmak için bir plan yapmış.
Tilki, yavaşça kocaman çınar ağacının altına doğru yaklaştı. Başını yukarı kaldırıp kargayı gördüğünde, hemen şirin bir gülümsemeyle seslendi:
“Sevgili karga kardeş, ne kadar da güzel görünüyorsun!” dedi tilki, sanki en samimi dostuymuş gibi. “Bu parlak tüylerin, gökteki yıldızlar kadar göz alıcı. Hele o kocaman kanatların, kralların pelerinlerinden bile ihtişamlı! Eminim ki sesin de bir o kadar güzeldir, değil mi?”
Karga, tilkinin söylediklerine önce inanmadı, ama tilkinin bu tatlı sözleri onu biraz da olsa gururlandırdı. Ağzındaki peyniri sıkı sıkıya tutarken, sesini hiç çıkarmamaya çalıştı. Çünkü tilkinin niyetini az çok anlamıştı.
“Ah, haydi ama karga kardeş, böylesine güzel bir kuş, bu kadar suskun olmamalı. Şu güzel sesini bir duyayım da, gönlüm şenlensin. Eminim ki senin şarkın, kuşların en büyüğü olduğunu ispatlayacak!” diye devam etti tilki.
Karga artık iyice gururlanmıştı. “Bu tilki benim sesimi gerçekten mi beğeniyor?” diye içinden geçirdi. Ama bir yandan da tilkinin oyununu bozmamak için kendini tutmaya çalışıyordu.
Tilki, karganın inatçılığını fark edince, taktik değiştirdi. Yavaşça çınarın altındaki yapraklara serilip boylu boyunca uzandı. Sanki karga umurunda değilmiş gibi bir tavır takındı ve kendi kendine mırıldanmaya başladı:
“Eh, belki de yanılmışımdır. Karga dediğin zaten kötü seslidir. Belki de o kadar da harika bir kuş değildir. Ah, evet! Sesinin korkunç olduğunu duymuştum zaten.”
Karga, bu sözleri duyunca öfkelendi. “Korkunç ses mi? Benim mi sesim kötü?” diye içinden geçirdi. O kadar öfkelenmişti ki artık dayanamadı ve koca bir ötüşle, tilkiye cevap vermek için ağzını açtı:
“Kaaarrrr!” diye bağırdı.
Fakat tam o anda, ağzındaki peynir yere düştü. Tilki ise daha karga ikinci defa ötmeye başlamadan peynirin üzerine atladı ve ağzına attı.
“Ah, işte beklediğim an geldi!” dedi tilki, kahkahalar atarak. “Teşekkür ederim karga kardeş! Bu peynir tam da benim damağımın tadına uygun!”
Karga, tilkinin onu nasıl kandırdığını anlamıştı ama iş işten geçmişti. Olanlara çok üzülse de, kendini toparlamaya çalıştı ve tilkiye seslendi:
“Senin kurnazlığını bilmeliydim. Bir daha asla böyle bir tuzağa düşmeyeceğim!”
Tilki, peynirini yerken başını kaldırıp gülümseyerek cevap verdi:
“Karga kardeş, bu sadece bir oyundu. Senin de sesin kötü değil aslında. Ama bil ki her tatlı söz, gerçek niyeti gizleyebilir. Bunu da bir ders olarak kabul et!” dedi ve hızla oradan uzaklaştı.
Karga ise bir süre daldığı düşüncelerinden çıkamadı. “Gerçekten de tatlı sözler, bazen zehirli olabilir. Bu hatayı bir daha yapmamalıyım.” dedi kendi kendine.
Aradan birkaç gün geçmişti. Karga, o olaydan sonra çok daha temkinli davranıyordu. Tilki de artık başka yerlerde kurnaz planlar yapmaya devam ediyordu. Fakat bir sabah, çınarın altına geri döndü. Karga, tilkinin geldiğini görünce kanatlarını çırparak uçtu ve başka bir dala kondu. Tilki, yine o kurnaz gülümsemesiyle seslendi:
“Merhaba karga kardeş! Yine mi kaçıyorsun? Artık peynirin yok, seni kandıramam.”
Karga, bu defa daha sakin ve kendinden emin bir şekilde cevap verdi:
“Tilki, seni kandırmak zorunda değilim. Artık senin oyunlarına gelmeyeceğim. Ne söylediklerin beni etkileyecek, ne de tatlı sözlerin. Bu sefer akıllıyım.”
Tilki, karganın bu kararlı tavrını görünce, biraz şaşırmıştı. Ama yine de pes etmedi. “Hadi ama karga, dost olabiliriz. Sana zarar vermek istemem ki.” dedi.
Karga ise cevap verdi: “Beni bir kez kandırdın, ama ikinci kez asla. Artık dostça yaklaşsan bile sana güvenmemeyi öğrendim.”
Tilki, bu cevaba şaşırdı ve biraz da üzüldü. O da dersini almıştı. “Belki de haksızlık ettim karga kardeş. Eğer beni affedersen, sana bir daha zarar vermeyeceğim. Söz veriyorum.” dedi.
Karga bir süre düşündü ve sonunda yumuşadı. “Pekala tilki, ama akıllı olmayı da senden öğrendim. Bundan sonra herkesin niyetini daha iyi anlayacağım.” dedi ve o gün iki eski düşman, dostça vedalaşarak yollarını ayırdılar.
O günden sonra karga, tatlı sözlere karşı daha dikkatli oldu ve tilki de kurnazlıkla kazandığı hiçbir şeyin ona gerçek dostlar kazandırmadığını fark etti.
Dostluk, güven ve anlayış gerektirir. Gerçek dostlar, birbirini kandırmak yerine birbirine destek olmalıdır.
Bu yazı toplamda 48 kez görüntülendi.
Bir yanıt yazın