Yaralı Güvercin Masalı

Bir zamanlar, güzel bir kasabanın tam ortasında geniş bir meydan vardı. Bu meydanda her gün çocuklar oynar, kuşlar özgürce uçar, ve insanlar mutluluk içinde yaşardı. Kasabanın sembolü olan büyük saat kulesinin tepesinde ise güvercinler yuva yapardı. Güvercinler her sabah gökyüzünde döner, kasabanın sokaklarını süzerek uçarlardı. Bu güvercinlerin arasında Cesur adında bir güvercin vardı.

Cesur, adının hakkını verirdi. Diğer kuşlardan daha yükseğe uçar, en uzak yerlere kadar gider, ama her zaman geri dönmeyi başarırdı. Bir gün, Cesur yine kasabanın üstünde süzülürken gökyüzünde aniden bir fırtına patladı. Rüzgâr o kadar güçlüydü ki, Cesur’un kanatları rüzgâra karşı durmakta zorlandı. Birden büyük bir dalga gibi gelen rüzgar onu kasabanın dışına, taşlı bir araziye savurdu. Dengesini kaybedip yere çakıldığında kanadını incitti.

“Ne yapacağım şimdi?” diye mırıldandı Cesur acı içinde. Kalkmaya çalıştı ama kanadı ağrıyordu. Uçması imkânsızdı. Tam o sırada bir ses duydu.

“Hey! Orada kim var?”

Bu sesin sahibi bir serçeydi. Minik serçe hemen Cesur’un yanına geldi ve endişeyle ona baktı. “Ne oldu sana?” diye sordu.

Cesur derin bir nefes aldı. “Kanadım çok acıyor. Uçamıyorum.”

Serçe, Cesur’a yardım etmek için etrafına bakındı. “Bekle burada. Sana yardım edecek birini bulmalıyım.” dedi ve hızla oradan uzaklaştı.

Kısa bir süre sonra serçe, bir kaplumbağa ile geri döndü. Kaplumbağa yavaş ama güçlü adımlarla Cesur’a doğru geldi. “Beni mi çağırdın küçük serçe?” diye sordu, sakin ve ağırbaşlı bir şekilde.

“Evet,” dedi serçe. “Bu güvercin uçarken kanadını incitmiş. Yardım edebilir misin?”

Kaplumbağa dikkatlice Cesur’un kanadını inceledi. “Hmmm… Bu ciddi bir durum. Ama iyileşebilirsin, biraz sabırla. Benim küçük bir kulübem var, oraya götürebiliriz. Orada dinlenir ve iyileşirsin.”

Cesur biraz ümitsizdi ama başka seçeneği yoktu. Kaplumbağa ona yardım etmeyi teklif etmişti ve bu şansı kaçırmak istemiyordu. “Teşekkür ederim,” dedi Cesur. “Ama nasıl oraya gideceğim? Yürüyemem bile.”

Kaplumbağa sakin bir şekilde gülümsedi. “Merak etme, seni sırtımda taşıyacağım. Ama yavaş gideceğiz, biliyorsun, kaplumbağalar hızlı değildir.”

Serçe de Cesur’u cesaretlendirdi. “Ben de sizinle geleceğim, hem yolculuk daha eğlenceli olur.”

Böylece Cesur, kaplumbağanın sırtına yerleşti ve küçük serçe onlara rehberlik ederek yola koyuldular. Yol boyunca serçe, Cesur’u neşelendirmek için şarkılar söyledi. Kaplumbağa ise ara sıra durup Cesur’a nasıl hissettiğini sordu.

“İyi misin Cesur?” diye sordu kaplumbağa.

“Biraz ağrım var ama sabretmeliyim,” diye yanıtladı Cesur. “Bu yolculuk uzun sürecek gibi.”

Yavaş ama kararlı bir şekilde, kaplumbağa Cesur’u kulübesine taşıdı. Kaplumbağanın kulübesi, taşların arasında gizlenmiş küçük bir barınaktı. Orada Cesur için yumuşak bir yatak hazırladı ve ona dinlenmesi için zaman verdi. Günler geçtikçe, serçe ve kaplumbağa sürekli Cesur’u ziyaret etti.

Bir sabah, kaplumbağa Cesur’un yanına geldi ve ona gülümsedi. “Kanadın artık daha iyi görünüyor. Denemek ister misin?”

Cesur, umutla gözlerini açtı. Yavaşça kanadını hareket ettirdi ve şaşkınlıkla ağrının azaldığını fark etti. “Sanırım denemeye hazırım,” dedi Cesur heyecanla.

Kaplumbağa başını salladı. “Yavaşça dene. Fazla zorlamadan.”

Cesur, yerinden kalktı ve kanatlarını açtı. İlk başta tereddüt etti ama sonra hafifçe havalandı. Uçabiliyordu! Yine de temkinli bir şekilde kanat çırptı. Birkaç kez denedikten sonra rahatça süzüldü.

Serçe çığlık attı. “Başardın Cesur! Uçuyorsun!”

Kaplumbağa da mutlulukla başını salladı. “Sabır ve dinlenme işe yaradı. Güzel bir yolculuktu, değil mi?”

Cesur, minnettarlıkla arkadaşlarına baktı. “Siz olmasaydınız, bunu başaramazdım. İkinize de çok teşekkür ederim. Siz gerçek dostlarsınız.”

Kaplumbağa sakin bir şekilde cevap verdi. “Dostlar, zor zamanlarda birbirine yardım eder. Sen de bizim için aynı şeyi yapardın.”

Cesur, arkadaşlarına son bir kez teşekkür ettikten sonra kasabasına doğru kanat çırptı. Artık daha da cesurdu, çünkü ona yardım eden dostlarının varlığını bilmenin gücüyle doluydu.

Meydanın üstünde dönerken çocukların çığlıklarını ve neşeli seslerini duydu. Cesur yeniden kasabanın sembolü olan büyük saat kulesinin tepesine kondu. Oradan aşağıdaki herkese baktı ve şunu düşündü:

“Gerçek cesaret, sadece zorluklara karşı durmak değil, dostların yardımını kabul etmektir.”

Ve böylece, Cesur artık sadece gökyüzünde değil, dostluklarında da kanat açtı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir