Niloya ve Mavi Şelalenin Sırrı Masalı
Bir zamanlar, yeşillikler içinde, nehirlerin kıyısında küçük bir köyde yaşayan Niloya adında tatlı bir kız vardı. Niloya’nın en büyük hayali, köylerinin yakınındaki mavi şelaleyi keşfetmekti. Bu şelale hakkında köyde birçok efsane anlatılıyordu. Söylenenlere göre, şelale çok uzaklardaydı ama kimse oraya nasıl gideceğini bilmiyordu. Bu yüzden kimse oraya gitmeye cesaret edememişti.
Bir gün Niloya, en yakın arkadaşları Mete ve Tospik ile birlikte büyük bir maceraya atılmaya karar verdi. Tospik, Niloya’nın sevimli kaplumbağasıydı ve Niloya nereye giderse, Tospik de onunla giderdi.
Niloya, arkadaşlarına dönüp heyecanla sordu:
“Mavi şelaleye gitmek ister misiniz?”
Mete, şaşkınlıkla gözlerini büyüterek cevap verdi:
“Şaka mı yapıyorsun, Niloya? Orası çok uzak! Hem kimse oraya nasıl gideceğini bilmiyor.”
Niloya kararlıydı, gülümseyerek başını salladı:
“Ama kimse denemedi, Mete! Belki biz bulabiliriz.”
Tospik, yavaşça başını kaldırıp Niloya’ya bakarak küçük bir sesle:
“Bence denemeye değer, Niloya.” dedi.
Bu sözler Niloya’nın cesaretini artırmıştı. O sabah erkenden yola çıktılar. Nehir boyunca yürüdüler, ovalardan geçtiler, taşlı patikalarda ilerlediler. Yolları uzun ve yorucu olabilirdi, ama Niloya’nın içindeki merak onu hiç durdurmuyordu.
Bir süre sonra yolun kenarında yaşlı bir çiftçiyle karşılaştılar. Çiftçi, elindeki küreğiyle toprağı eşelerken bir anda kafasını kaldırdı ve çocuklara bakarak:
“Nereye böyle gençler?” diye sordu.
Niloya, kibarca cevap verdi:
“Biz mavi şelaleyi arıyoruz. Oraya nasıl gideceğimizi biliyor musunuz?”
Yaşlı çiftçi güldü ve:
“Mavi şelaleyi arayan çok oldu, ama bulan olmadı.” dedi. “Yol uzun, ama cesaretiniz varsa belki bulabilirsiniz.”
Niloya’nın gözleri parladı:
“Bize yolu gösterebilir misiniz?”
Çiftçi, bir an düşündü ve sonra eliyle ilerideki bir ağacı işaret etti:
“Şu büyük ağacın oradan sağa dönün. Oradan sonra yolu bulmak size kalmış.”
Niloya, Mete ve Tospik teşekkür edip yola devam ettiler. Biraz yürüdükten sonra bahsedilen büyük ağacı buldular ve çiftçinin dediği gibi sağa döndüler. Ama yol gittikçe daha da ilginç hale gelmeye başladı. Her adımda, çevrelerindeki dünya biraz daha farklı görünüyordu. Etrafta garip şekilli taşlar, rengârenk çiçekler belirmeye başladı.
Mete, biraz endişeyle Niloya’ya döndü:
“Sence doğru yolda mıyız?”
Niloya, cesurca başını salladı:
“Evet, Mete. Yol doğru. Hissediyorum.”
Tospik de kafasını çıkardı ve onaylarcasına:
“Hissedebiliyorum, Niloya haklı.”
Bir süre daha ilerledikten sonra büyük bir göletin kenarına geldiler. Göletin suyu berraktı ve üstünde küçük bir köprü vardı. Niloya, suyun üzerinde parlayan ışıklara bakarak:
“Bu gölet çok güzel, ama şelale değil. Devam etmeliyiz.”
Tam o sırada, suyun içinden bir balık kafasını çıkardı ve onlara doğru konuştu:
“Hoş geldiniz küçük yolcular! Nereye gidiyorsunuz?”
Mete şaşkınlıkla bağırdı:
“Bir balık konuşuyor!”
Balık, neşeyle güldü:
“Evet, burada her şey mümkün! Eğer mavi şelaleye gitmek istiyorsanız, doğru yerdesiniz.”
Niloya heyecanla balığa doğru eğildi:
“Bize yolu gösterebilir misin?”
Balık, kuyruğunu sallayarak göletin diğer tarafındaki bir patikayı işaret etti:
“Bu patikadan devam edin. Ama dikkatli olun! Şelalenin sırrını çözmek için cesaret ve sabır gerek.”
Niloya, Mete ve Tospik teşekkür edip yolculuklarına devam ettiler. Patikadan ilerlerken hava biraz serinlemeye başladı ve uzaktan su sesi duyuluyordu. Niloya heyecanla:
“Yaklaştık! Şelaleye yaklaşıyoruz!” diye bağırdı.
Sonunda büyük bir açıklığa vardılar ve karşılarında mavi şelale tüm görkemiyle akıyordu. Su, güneş ışıklarıyla birleşerek adeta parıldıyor, gökkuşağı renkleriyle dans ediyordu. Niloya’nın gözleri hayranlıkla parladı:
“İşte mavi şelale! Nihayet bulduk!”
Ama şelaleye yaklaştıklarında garip bir şey fark ettiler. Su, sanki bir duvar gibi görünüyordu ve tam ortasında parlak bir ışık vardı. Niloya, ışığa doğru yürüdü ve elini suya uzattı. Su, bir perde gibi aralandı ve bir kapı belirdi.
Mete şaşkınlıkla:
“Bu da ne böyle?” dedi.
Niloya, cesurca kapıya doğru ilerledi:
“Bu şelalenin sırrı olabilir. Hadi bakalım.”
Kapıyı açtıklarında karşılarında küçük, neşeli bir periyi buldular. Peri, gülümseyerek onlara baktı ve:
“Tebrikler! Mavi şelalenin sırrını buldunuz. Bu şelale, sadece cesur ve meraklı olanlara kapılarını açar.”
Niloya, merakla sordu:
“Peki, şelalenin sırrı nedir?”
Peri, sihirli bir dokunuşla Niloya’nın eline küçük bir mavi taş bıraktı:
“Bu taş, size her zaman doğru yolu bulmanız için rehberlik edecek. Unutmayın, hayatın en büyük sırrı merak etmek ve keşfetmektir.”
Niloya, Mete ve Tospik, perinin hediyesiyle birlikte köylerine döndüler. Bu macera onlara cesaretin ve merakın ne kadar önemli olduğunu öğretti. Mavi taş ise her zaman Niloya’nın yanında kaldı, ona her yeni macerada yol gösterdi.
Ve böylece Niloya, her zaman daha fazla keşfetmeye ve yeni sırların peşine düşmeye devam etti.
Bu yazı toplamda 219 kez görüntülendi.
Bir yanıt yazın