Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak diyarların birinde, Gökkuşağı Şehri adında büyülü bir yer varmış. Bu şehir, adını her yağmur sonrası gökyüzünde beliren parlak ve renkli gökkuşağından alırmış. Herkesin yüzünde gülücükler açtıran bu şehir, rüya gibi evleri, huzur dolu sokakları ve mutluluk saçan insanlarıyla ünlüymüş.
Gökkuşağı Şehri’nde yaşayan çocuklar, her sabah kuş cıvıltıları ve çiçek kokularıyla uyanır, gün boyunca şehrin dört bir yanındaki maceralarla dolu oyunlar oynarlarmış. Şehrin merkezinde, Gökkuşağı Parkı adında büyük bir park varmış. Bu parkta, rengarenk çiçeklerin arasında dolaşan kelebekler, gölette yüzen minik balıklar ve büyük bir dondurma ağacı bulunurmuş. Dondurma ağacı, her mevsim farklı tatlarda dondurmalar verirmiş. Yazın serinletici çilekli, kışın ise sıcak çikolatalı dondurmalar en sevilenleriymiş.
Bir gün, Gökkuşağı Şehri’nde yaşayan küçük bir kız çocuğu olan Elif, parkta oyun oynarken büyük bir maceraya atılacağından habersizmiş. Elif, meraklı ve cesur bir kızmış. Yeni şeyler keşfetmek, farklı yerler görmek onun en sevdiği şeylermiş. O sabah, Gökkuşağı Parkı’na giderken, her zamankinden daha parlak ve canlı görünen gökkuşağını fark etmiş. Gökkuşağı, şehrin kuzeyindeki yüksek tepelerin ardına doğru uzanıyormuş.
Elif, bu gökkuşağının ardında ne olduğunu çok merak etmiş ve hemen oraya gitmeye karar vermiş. Yanına en yakın arkadaşı Ali’yi de almış. Ali, Elif gibi maceracı olmasa da, Elif’in cesaretine hayranmış ve ona eşlik etmeyi kabul etmiş. İki arkadaş, öğle güneşi altında, gökkuşağının sonlandığı yere doğru yola koyulmuşlar.
Yürüyüşleri boyunca birçok güzel manzara görmüşler. Parlak kırmızı güller, devasa mavi mantarlar ve altın sarısı arıların uçuştuğu lavanta tarlaları arasından geçmişler. Her yeni manzara, Elif ve Ali’nin heyecanını daha da artırmış. Nihayet, gökkuşağının sonlandığı yere ulaştıklarında, karşılarında büyük, parlayan bir kapı bulmuşlar. Bu kapı, sanki başka bir dünyaya açılıyormuş gibi görünüyormuş.
Elif ve Ali, birbirlerine cesaret vererek kapıyı açmışlar ve içeri girmişler. Karşılarında gördükleri manzara, onların nefesini kesmiş. Burası, Gökkuşağı Şehri’nin tam tersi bir yer gibiymiş; her şey siyah beyazmış. Ancak bu dünyada da renkler yeniden ortaya çıkmayı bekliyormuş. Renklerin kaybolduğu bu diyarda, herkes mutsuz ve umutsuzmuş. Elif ve Ali, bu insanların yüzlerine tekrar gülücükler getirmek için ne yapabileceklerini düşünmeye başlamışlar.
Bir süre sonra, yaşlı bir bilgeyle karşılaşmışlar. Bilge, çocuklara bu dünyanın bir zamanlar çok renkli ve mutlu olduğunu, ancak kötü kalpli bir büyücünün tüm renkleri ve mutluluğu çaldığını anlatmış. Renkleri ve mutluluğu geri getirebilmek için büyücünün saklandığı yeri bulup, onun kalbini yumuşatmaları gerekiyormuş.
Elif ve Ali, hemen bu zorlu göreve atılmaya karar vermişler. Bilge, onlara yardımcı olabilmeleri için bir harita ve birkaç büyülü nesne vermiş. Harita, onları büyücünün saklandığı karanlık ormana götürüyormuş. Yolda birçok engelle karşılaşmışlar; dikenli çalılar, derin çukurlar ve korkunç yaratıklar. Ancak Elif ve Ali, birbirlerine destek vererek ve bilgenin verdiği büyülü nesneleri kullanarak tüm engelleri aşmayı başarmışlar.
Sonunda, büyücünün kulesine ulaşmışlar. Kulenin içi, karanlık ve soğukmuş. Merdivenlerden yukarı çıkarken, büyücünün korkunç kahkahalarını duyabiliyorlarmış. Zirveye ulaştıklarında, karşılarında kara cübbeli, uzun sakallı ve gözlerinde kötülük parıltıları olan büyücüyü bulmuşlar.
Elif, büyücüye cesaretle yaklaşarak, “Renkleri ve mutluluğu neden çaldın? İnsanlar burada çok mutsuz,” demiş. Büyücü, soğuk bir gülümsemeyle, “Kimse benim mutluluğumla ilgilenmediği için. Herkes sadece kendi mutluluğunu düşündü,” diye yanıtlamış.
Elif ve Ali, büyücünün bu sözlerinden sonra, onun da bir zamanlar mutlu bir insan olduğunu ve bu mutsuzluğu yüzünden kötü kalpli bir büyücüye dönüştüğünü anlamışlar. Ona, “Biz sana yardım edebiliriz. Yeter ki, renkleri ve mutluluğu geri ver,” demişler. Büyücü, çocukların içtenliğini ve cesaretini görünce, kalbi yavaş yavaş yumuşamaya başlamış.
Sonunda, büyücü gözyaşları içinde renkleri geri getirmek için büyüsünü bozmuş. Bir anda, siyah beyaz dünya yeniden parlak renklerle dolmuş. İnsanların yüzleri tekrar gülmeye başlamış. Elif ve Ali, büyücünün de yüzünde bir gülümseme belirirken, onun da eski mutlu haline döndüğünü görmüşler.
Elif ve Ali, başarılı bir şekilde görevlerini tamamlamanın gururuyla, Gökkuşağı Şehri’ne geri dönmüşler. O günden sonra, Gökkuşağı Şehri’nde her şey daha da güzel olmuş. Çocuklar, bu macerayı unutmayarak, her zaman yardımlaşmanın ve dostluğun önemini hatırlamışlar.
Ve gökkuşağının altındaki şehir, sonsuza dek mutlu ve huzurlu bir yer olarak kalmış. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine. Gökkuşağı Şehri’nden size tatlı rüyalar ve neşeli günler dilerim. Masal burada biter, gökkuşağının altındaki mutluluk ise asla bitmez.
Bu yazı toplamda 4 kez görüntülendi.
Bir yanıt yazın